Ürün Sepetinize Eklendi

X
SEPETE GİT
ALIŞVERİŞE DEVAM ET

10

OCA'15
Gerdanlık

 

Şüphesiz asr-ı saadet döneminde yaşanan her hadisenin ötesinde hadiseler gizlidir. Dinledikçe, okudukça bizi etkisi altına alan meselelerden biri de gerdanlık mevzusudur.
 
Aişe (r.a.) ve Ümmü Seleme (r.a.) bu seferde Peygamber (s.a.v)’e eşlik ediyorlardı. Peygamber (s.a.v)’in zamansız yola çıkma emri verdiği yerden birkaç konak ötede güneş batarken Aişe akik gerdanlığını yere düşürdü. Kaybettiğini farkettiğinde hava onu göremeyecek kadar kararmıştı. Onu orda bırakıp gitmek de istemiyordu. Annesi bu gerdanlığı evlendiği gün onun boynuna takmıştı ve bu Aişe’nin en kıymetli mücevherlerinden biriydi. Konakladıkları yerde su yoktu ve Peygamber (s.a.v) burada sadece kısa bir mola vermek istemişti. Fakat daha sonra gün ışıyıncaya kadar konaklama emri verdi. Plan değişikliğinin sebebi ağızdan ağıza dolaştı ve sadece küçük bir kolye için koskoca ordunun böyle susuz bir yerde konaklamasından çoğu kişi rahatsız oldu. Ashabdan bazıları Ebu Bekir’e gidip şikâyet ettiler. Ebu Bekir (r.a.) kızının bu dikkatsizliği nedeniyle utandı ve sinirlendi. Ulaşılabilecek uzaklıkta hiç kuyu yoktu ve adamlar beraberlerinde getirdikleri suyun hepsini harcamışlardı. Sabah namazını kılmak mümkün olmayacaktı, çünkü abdest alacak suları yoktu. Fakat gecenin geç saatlerinde Peygamber (s.a.v)’e teyemmümle ilgili ayetler nazil oldu. Bu olayın toplumun pratik hayatında anlatılamayacak denli önemli bir rolü vardı:
 
“Eğer su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin ( hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün”. (Nisa: 43)
 
Konakladıklarından beri herkesi meşgul eden sıkıntı dolu duygular yok olmuştu. Useyd şöyle bağırdı: “Ey Ebu Bekir ailesi bu bizim üzerimize getirdiğiniz ilk rahmet değil.”
 
Gün ışığında bile hâlâ gerdanlık ortalıkta görünmüyordu. Artık bulma ümitleri kaybolmuş ve kolyeyi bulmadan yola çıkmaya karar vermişlerdi. Yola koyulmak için Aişe’nin devesi ayağa kalktığında kolyeyi akşamdan beri orada çökmüş bir halde kalan devenin altında gördüler.
 
 
 
Bir sonraki kamp yerleri uzun kumlu bir arazi olan güzel bir vadi idi. Her zamanki gibi Peygamber (s.a.v)’in iki çadırı diğerlerinden biraz uzağa kurulmuştu. O gün Peygamber (s.a.v)’le beraber olma sırası Aişe’deydi. Aişe daha sonraki yıllarda bir yarış yapmayı nasıl teklif ettiğini anlatırdı: “Cübbemin eteklerini topladım, Peygamber (s.a.v) de aynısını yaptı. Yarışa başladık. Yarışı o kazandı. “Bu bir önceki sefer beni yendiğin yarışa karşılık” dedi. Hicret’ten önce Mekke’de meydana gelen bir olayı kastediyordu.” Aişe açıklamak için şunları da ekledi: “Babamın evine gelmişti. Ben elimde bir şey tutuyordum. Peygamber (s.a.v): Onu bana getir, dedi. Ben vermedim ve ondan kaçtım. O da peşimden kovaladı, fakat ben ondan hızlıydım.”
 
Aişe’nin gerdanlığının bağ yeri incelmişti. Medine’ye varmadan birkaç konak önce yine boynundan çözüldü ve düştü. Kolye, yola çıkma emri verildikten sonra Aişenin hacet için kamptan ayrıldığı bir sırada düşmüştü. Aişe kampa döndükten sonra Ümmü Seleme ile birlikte tahtlarının içine oturdular ve perdeleri kapatıp, peçelerini açtılar. İşte o zaman Aişe (r.a.) kolyesini kaybettiğini farketti. Perdenin altından süzülüp, kolyesini aramaya gitti. O sırada adamlar develeri hazırlamışlar ve tahtları develerin üstüne yerleştirmişlerdi. Genellikle iki tahtın ağırlıklarının başka başka olduğunu farkedebilirlerdi. Çünkü otuz yaşında bir kadınla ondört yaşındaki zayıf bir kadının ağırlıkları tabi ki aynı olamazdı. Fakat bu kez hafif olan tahtın her zamankinden daha hafif olduğunu fark edemediler. Ve diğer develerle birlik- te yola koyuldular. Aişe bu olayı şöyle anlatıyor: “Kolyemi buldum ve kamp yerine döndüm, fakat orada bir tek canlı bile kalmamıştı. Bunun üzerine tahtımın bulunduğu yere gidip oturdum. Beni kaybettiklerini anlayıp geri dönmelerini bekliyordum. Orada otururken gözlerim ağırlaştı ve uyuyakaldım. Mu’attal’m oğlu Safvan  oradan geçtiğinde ben hâlâ orada yatıyordum. Bir sebep yüzünden ordudan geride kalmış ve geceyi kampta geçirmemişti. Bize örtünme emri gelmeden önce beni birçok kez görmüştü. Beni orada görünce: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz ona dönücüleriz. Bu Allah’ın Rasulünün hanımı” dedi. Safvan’m bu ayeti okumasıyla Aişe uyandı ve peçesini yüzüne örttü. Safvan onu devesine bindirdi ve bir sonraki konağa kadar kendisi yürüyerek onu devesine götürdü.
 
Ordu konak yerine vardığında Aişe (r.a.)’niıı tahtı yere konmuş ve içerden kimse çıkmayınca onun uyuduğunu sanmışlardı.Konak yerinden ayrılmalarına az bir süre kala onun Safvan’ın devesi üzerinde geldiğini görünce herkesin şaşkınlığı daha da arttı. Bu Medine’yi sarsacak olan bir skandalin başlangıcıydı. Fakat o sırada Peygamber (s.a.v) Aişe (r.a.) ve Ashabın çoğu gelişen bu sorundan habersizdi.
 
Ganimetler her zamanki gibi dağıtıldı. Esirlerden biri yenilen kabilenin başkanı Haris’in kızı Cüveyriye idi. Kendisine yüksek bir fidye ödenmesini isteyen Ensar’dan birinin eline düşmüştü. Cüveyriye, Peygamber (s.a.v)’e geldi ve kendi adına meseleye el koymasını rica etti. Peygamber (s.a.v) o gün Aişe (r.a.)’nin odasındaydı ve Cüveyriye’ye kapıyı o açmıştı. Aişe neler olduğunu daha sonraları şöyle anlattı: “O çok güzel ve sevimli bir kadındı. Ona bakan hiçbir erkek kalbini ona kaptırmaktan kendini alıkoyamazdı. Onu kapıda görünce büyük bir kuşkuya kapıldım. Çünkü benim onda gördüğümü Resulullah’ın da göreceğini biliyordum. Resulullahin yanma girdi ve: “Ey Allah’ın Rasulü, ben kabilesinin reisi olan Haris’in kızı Cüveyriye’yim. Başıma gelenleri biliyorsun. Fidyem konusunda senin yardımını istemeye geldim” dedi. Peygamber (s.a.v) “Bundan daha iyisini ister misin?” diye sordu. O da: “Bundan iyisi nedir?” diye sordu. O: “Senin fidyeni ben ödeyeyim, sen de benimle evlen” dedi.
 
Cüveyriye (r.a.) bu teklifi sevinçle kabul etti. Fakat babası fidye olarak vereceği develerle birlikte geldiğinde henüz nikahları yapılmamıştı. Babasının getirdiği develer söz verdiği sayıda değildi. Çünkü Akik ovasında hayvanlara bakmış ve iki tanesini çok beğenip orada bir yere gizlemişti. Geride kalan develeri Peygamber (s.a.v)’e getirip şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.v) sen kızımı esir aldın, işte fidyesi”. Peygamber (s.a.v): “Fakat Akik ovasına gizlediğin iki deve nerede?” dedi ve onların gizlendikleri yeri tüm ayrıntılarıyla anlattı. Bunun üzerine Haris: “Allah’tan başka tanrı olmadığına ve ey Muhammed, senin de Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet ederim” dedi. İki oğlu da Müslüman oldular. Haris diğer iki deveyi de getirtip bütün develeri Peygamber (s.a.v)’e verdi. Daha sonra Cüveyriye de Müslüman oldu. Peygamber (s.a.v) onu babasından istedi. Babası onu verdi ve ona da bir oda inşa edildi.
 
Beni Mustalik’in artık Peygamber (s.a.v)’in akrabaları olduğu ortaya çıkınca Muhacirler ve Ensar henüz fidyeleri ödenmemiş olan esirleri serbest bıraktılar. Yaklaşık yüz aile serbest bırakıldı. Aişe (r.a.), Cüveyriye (r.a.)’yi kastederek: “Kavmine ondan daha faydalı olan bir başka kadın bilmiyorum” dedi.