İçinde bulunduğumuz safer ayının bela ve musibet ayı olduğu yönünde (teşe’üm-uğursuzluk) söylentileri vardır halk arasında. Bu söylentiler doğru mudur? Safer ayı bir bela, musibet ayı mıdır? Söylendiği gibi bu ayda hastalıklar yağmur gibi yağar, bela ve musibetler fırtına gibi savrulur mu?
Bilindiği üzere İslam’da bir tefe’ül anlayışı vardır, bir de teşe’üm yorumu söz konusudur.
-Tefe’ül, herhangi bir gün ve vakitten, olay ve görüntüden iyi manalar çıkarmak, hayırlı sonuçlar gelebileceği yolunda ümit dolu yorumlarda bulunmaktır…
-Teşe’üm ise bunun tam aksinedir. Olaylara ve görüntülere kötülük getireceği yolunda yorumlarla bakmak, hayırsız şeylere işaret olduğunu söyleyerek ümitsizlik ve uğursuzluk duygusu yaymak..
Ağaca güvercin konarsa iyilik manasına alıp o gün ümitle işine devam etmek, baykuş konarsa kötülük geleceğine işaret sayıp o gün yapacağı işten vazgeçmek gibi..
Ancak, güvercini iyiliğe işaret saymakta bir mahzur olmadığı halde baykuşu kötülüğe işaret saymakta mahzur vardır. Çünkü iyilik yorumları yapmak bir tefe’üldür. Tefeül ise caiz görülmüştür.
Kötülük ve uğursuzluk yorumları yapmak ise, bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz görülmemiştir.
Bu sebeple safer ayını bela musibet ayı olarak yorumlamak bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz değildir.
Öyle ise safer ayından korkarak bela ve musibetlerin musallat olacağı endişesine kapılmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Allah hiçbir ayı, bir günü uğursuz şekilde ve kötülük için yaratmamıştır. Uğursuzluk ve kötülük, insanların o vakit içinde işledikleri kendi günah ve isyanlarının karşılığını görmelerinden ibaret bir adalet tecellisi olur. Bu sebeple aya, güne, kurda kuşa, herhangi bir olaya bakarak uğursuzluk ve ümitsizlik manası çıkarmak İslami bir yorum sayılmaz, isabetli bir görüş olarak görülmez.
Bununla beraber, zayıf rivayetlerin kuvvetliliğini düşünerek bu ayda bela ve musibetlerin gelebileceği endişesini taşıyanlar olursa, onlar bildikleri duaları okurlar, ibadetleri yaparlar, hayır hasenatlarından geri kalmazlar. Bunda da bir mahzur söz konusu olmaz. Çünkü bu bir teşe’üm değil aksine bir tefe’ül kabul edilir. Çünkü bu yaptıklarında bir kötülük yok, iyiliğe teşvik ve uygulama vardır, diye düşünülür.
Evet, teşe’üm İslam’dan önceki cahiliye devri insanlarından kalma batıl bir anlayıştır. Mesela o günkü cahiliye devri insanları evlerinin çatısında bir baykuş öterse, evlerinin yakında harap olup, başlarına bir belanın geleceğinden korkmaya başlarlar. Özellikle elleriyle havaya saldıkları bir güvercin sağa uçarsa hayra, sola uçarsa şerre işaret kabul ederler. Safer ayının uğursuzluğuna da bu anlayış içinde inanmışlardı. Halbuki, geçmiş asırların içinde isyan ve itaatsizlikte bulunan kavimlerin başlarına Allah yangın, sel, deprem, rüzgâr gibi belalar musibetler vermişti. Bu bela ve musibetler onlara safer ayından değil, işledikleri günahlardan gelmişti. Ama onlar safer ayında uğursuzluk olduğunu iddia etmekte ısrar etmişler, günümüze kadar bu anlayışın gelmesine sebep olmuşlardır..
Hadisi şerifte
"Kişinin en uğurlu ve en uğursuz organı iki çenesi arasındaki dilidr."
buyrularak, asıl uğursuzluğun, yalan yanlış sözlerle insanları yanlışa yönlendirmekte olduğuna dikkat çekilmiştir.
Nitekim safer ayında yapılan nikâhların uğursuz olduğu, bu ayda doğacak çocukların hayırsız olacağı yolundaki söylentiler de cahiliye devrindeki insanların bu türlü sözleriyle geçmiştir Müslümanlara. Bundan dolayıdır ki, bu ayda yapılan nikâhların uğursuz olduğunu iddia edenlere Hz. Aişe validemiz uyarılarda bulunarak, “Benim nikâhım da, evliliğim de bu devrede olmuştur.” diyerek bu tip batıl iddialara inanılmaması gerektiğini hatırlatmıştır insanlara.
Sözün özü: Rabb’imizin yarattığı ay ve günlerde uğursuzluk yoktur. Her ay ve günde hayır ve uğur vardır. Ay ve gün içinde hayır işleyen hayra ulaşır, şer işleyen de şerre maruz kalır. Demek sorumluluk insanın kendi davranışındadır. Ay ve günde, zaman ve mekânda değil.