Kendimi kışın ortasında boş bir soba gibi hissettiğim anlar çok oldu. Birinin gelip içime ateş ve yakacak bir şeyler bırakmasını beklediğim zamanlar da...
İnsan bazen kendini tam da böyle hissediyor işte.
Etrafını ve birilerini ısıtabilmek için önce kendin yanman gerekiyor. Kışı ,yaza çevirebilmek için ise yaktığın gibi sönmen gerekiyor. Aslında hayatın ne kadar gelgitli ve zıt şeylerden oluştuğunu böyle anlayabiliriz.
Anladım da.
Hiç olmakla, hiç kalmanın arasında aslında ne kadar ince bir çizgi olduğunu ve benimse o çizgiden tek ayak üstünde nasıl güçlü geçtiğimi anladım. Anlamak bazen bu kadar kolay olmasa da, yaşadıkların toplamı -anlamamışlığın- üstüne ince bir kesik atıyor ve bir adım öne geçiyor.
Hiç olmak; kibrini, kavganı, gürültünü, saygısızlığını, kötü düşüncelerini, zehrini, kısacası benliğini bir kenara bırakıp; tüm çıplaklığınla kışın ayazında ve yazın kavurucu sıcağında dimdik durabilmeyi gerektiriyor. Büyük bir cesaret, beceri ve fedakarlık istiyor. İnsan kendine, 'ben kimim, amacım ne, neden buradayım, ne olmak istiyorum, olduğum benden memnun muyum?' gibi soruları sorup, alt başlıklarına ek yanıtlar verip, derin kavramlarda boğulunca ve ruhuna çöken, omzuna yük gibi binen tüm düşünce ve davranışlardan arınınca hiç oluyor...
Bazen hiç olmak, hep olmaktan daha evladır.
Hiç kalmak ise; malını, arabanı, evini, paralarını, zenginliğini, şöhretini, kısacası her şeyi satın alıp, aslında hiçbir şeye sahip olamamayı anlatıyor bizlere. Varlık içinde yoksundur... Dünyadaki her şeye sahipsindir ama kendinin sahibi değilsindir... İçinde hiç bitmeyen koca bir boşluk, mutsuzluk, huzursuzluk, sıkıntı ve sonu gelmeyen bir bunalım hali vardır. 'Neden mutlu değilim, her şeye sahibim ama neden gülemiyorum, daha ne kadarına sahip olabilirim, neden bunlar beni buluyor?' gibi soruları kendine sorup, içinden gerçekleri ve olması gerekenleri ayıkladığında, aslında ne kadar hiç kaldığını anlıyorsun.
Bazen hiç kalmak, yalnızlığın en kötü halidir.
Peki sen hangi çizgide yürüyorsun? Hiç olmakla, hiç kalmanın arasında bir yerlerde misin, yoksa kendinin farkına varabilecek kadar geniş yürekli misin?
Gel, bugün, şu saatte, şu sözlerime kulak ver.
Ünlü düşünür Aristo'ya göre; insan doğduğunda beyni 'tabula rasa'dır' diyor. Yani boş bir levha... İnsan beyninin yaşanılan deneyimlerle sonradan şekillendiğine inanıyor. Bunu bir nevi kendimize göre de uyarlayabiliriz, öyle değil mi?
Bugün yeniden doğmuş gibi yaparız, boş bir levha gibi olan beynimizi, bize iyi gelecek ve iyiye yöneltecek şeylerle doldurup, yola öyle çıkarız.
Sonu nereye varır bilinmez ama biz biliriz ki, yeniden doğmuşluk ve arınmışlık hissi; hiç olmakla, hiç kalmanın ana başlığı gibidir. Hayat sürekli yeni sekme ve sayfa açıp, alt başlıkları yazacak kadar uzun gibi dursa da, bir delete veya esc tuşuna yanlışlıkla basıp, her şeyin saniyeler içinde silinmesi kadar da kısadır.
Gelin 'tabula rasa' denen bu boş levhayı bize kazanç sağlayacak şeylerle dolduralım...
Peki sen;
Gerçekten buna hazır mısın?