Mü’min bir erkek eşi olan hanımı Allah’ın adı ile nikahladığını, Allah’ın adı ile olan her işin ebedi düşmanı olan şeytanın peşinde dolaşacağını, küçücük kıvılcımlardan büyük yangınlar üretmeye çabalayacağını bilir. Bu şuurla hareket eder; ıslahçı olur, bağışlar, görmezden gelir.
Hatalara karşılık, güzellikleri öne çıkarır. Evliliğini ecir deryasına dönüştürür. Eşinin maişet ve rahatını sağlamakla mükellef olduğunu, ona yedirip içirdiğinden ecir kazanacağına inanır. Ona ne kadar bir rahatlık temin ettiğini muhasebe eder.
Kusursuz kul olmayacağını, nihayet kendisinin de başkalarınca izlenen kusurlarının bulunduğunu düşünür. Eşinin giyimindeki, yeme içmesindeki, konuşmasındaki ve tavırlarındaki hatalarını zamana bırakır.
Allah’ın hükümlerinden biri çiğnenmediği sürece görmezden gelir. İş, Allah’ın hükümlerinin çiğnenmesine varınca susmaz; ama onu da hikmetle ve olgunlukla, kendi kinini katmadan ıslah etmeye gayret eder. Senlik ve kabalığın götürdüğünün getirdiğinden fazla olduğunu unutmaz.
Hediyelerle, ikramlarla, iltifatlarla gönlünü hoş etmeyi sevap işlerden görür. Yeri geldiğinde incinmeyeceği şakalar yapar. Özel hallerini anlayışla karşılar. Aybaşı, hamilelik ve lohusalık gibi erkeklerin kavrayamayacağı kadınlara mahsus hallerini yaşadığı zamanlarda ona ilgisini ve desteğini artırır.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
(Rum Suresi, 21)
Bir evde hapis hayatı yaşamaya dönüşen bir evlilik yerine, yeri geldiğinde gezdiren, gösteren bir eşle mesut bir hayat yaşamanın hazzını hissettirir. Onun da insan olduğunu, bunalabileceğini, bıkabileceğini düşünür.
Özel yetenekleri varsa onları geliştirmeye yardım eder. Biçki-dikiş, nakış, yazı gibi helal olan sanat ve yetenekleri hem onun zevkinin tatmini, hem de insanlığa hizmet amacı ile teşvik eder. Alaka gösterir. Tebrik eder, dua eder.
Büro işlerini eve taşımaz. Evi, dinlenme ve saadet merkezi olarak korur. Eve giriş çıkışlarda veya gerektiği zamanlarda eşini öpmekten çekinmez.
Eşini dini hayatındaki eksikliklerde tenkit etme yerine onu, imanını geliştireceği, mü’min cemaate destek olabileceği ders halkalarına, mubah olan faaliyetlere katılmaya teşvik eder. Katılmasında ısrarcı olur.
Eve ait eşya seçiminde onun tercihine ağırlık vermekte sakınca görmez. Mutfağı eşine tahsis edilmiş bir yer gibi görmez. Yemek pişirmekten bulaşık yıkmaya kadar her türlü yardımı yapar.
Eşinin ailesini hürmetle karşılar. Eşinin onlarla gidiş-geliş yapmasını kolaylaştırır. Eşinin ailesi arasındaki anlaşmazlıklara karışmaz.
Eşinin hastalığı ile samimiyetle ilgilenir. Hastalığı esnasında hassalaşacağını bilir. Hasta olmasından ötürü aksayan ev işlerini üstlenir. Çocukların rahat olduklarını ona gösterir.
Çocuklara karşı annelerini küçük düşürmez. Onların yanında asla tartışmaz. Çocuk eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda eşi ile istihare eder, görüşlerine saygılı olur. Çocukların verdiği yükü hafifletmeye çalışır.
En az haftanın bir gününü eşiyle baş başa kalmaya ayırır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Mü’minlerin en olgun imanı olanı ahlakı en güzel olanıdır. Onların en iyileri de kadınlarına en iyi davrananıdır.”
(Tirmizi, Rada, 11/1162)
Nureddin Yıldız – Kıblegah Evler