İnsanoğlu uzağa ve yakına odaklanabilen kameralar yapabilmek için çok uzun mesailer harcamış, pek çok merhaleden sonra özellikli objektifler icat etmiştir. Başlangıçta basit çekimler yapabilen bir ila üç mercekli objektifler kullanılırken, bir çiçeğin üstündeki çiğ tanesi veya o çiçeğe konmuş bir arının fotoğrafını daha iyi bir şekilde çekebilmek için günümüzde yedi ila on mercekli objektifler kullanılmaktadır. Acaba insanoğlu, Allah'ın (celle celâlühü) bahşettiği gözün, uzak ve yakındaki değişik renk ve şekilleri görme kabiliyetinin ne kadar farkında? Maalesef birçok şeyin değerini kaybedince anlayan insan, yakını görebilme nimetini de 40 yaşından sonra yakındaki yazıları gözlüksüz okuyamadığı veya iğneye iplik geçiremediği zaman ancak anlamaya başlar.
Peki, ne oluyor da gözlerimiz 40 yaşından sonra hâlâ uzağı net görebilirken, yakını net görememeye başlıyor? Bunu anlayabilmek için gözün yapısını ve görme fonksiyonunu incelemek gerekir.
İnsan gözünün yapısı ve görme
Gözün dış kısmı, önde saydam tabaka (kornea) devamında da sert tabakadan (sklera, göz akı) müteşekkildir. Sert tabakanın iç kısmında damarsı tabaka (üvea) bulunur. Göz küresinin en iç kısmında ise ağ tabaka (retina) denen sinir tabakası olup, bu tabaka göze gelen ışınları elektrik sinyallerine çevirmekle vazifelidir. Gözün renkli kısmı olan irisin ortasındaki açıklığa gözbebeği (pupilla) denir. Gözbebeğinin hemen arkasına göz merceği yerleştirilmiştir. Net bir şekilde görebilmek için cisimlerden yansıyan ışınların retina tabakasındaki sarı noktaya (fovea) odaklanması gerekir. Fotoğraf makinelerinde görüntüyü filme mercek sistemleri odaklarken, gözde kornea ve göz içi merceğine bu vazife yüklenmiştir.
Netice
Gözde tek bir mercekle yapılan kırma gücündeki incelik, akomodasyon kabiliyeti ve göz hareketlerindeki hassas dengeler, insanoğluna bahşedilen gözdeki nimetlerden sadece birkaçıdır. Yakını görme kabiliyetinin, öğrenmenin en aktif olduğu küçük yaşlarda en yüksek seviyede olması, bu nimetin başka bir boyutudur. Gözdeki hikmet dolu bu hâdiseler, bir yandan insanın hayatını idame ettirebilmesi için gözün ne kadar mühim olduğunu düşündürürken, diğer yandan kâinat kitabını seyredip O'nu (celle celâlühü) tefekkür etmeyi hatırlatır gönül gözü açık olanlara.
Kaynak
Prof. Dr. Pınar Aydın O'dwyer, Prof. Dr. Yonca Aydın Akova, Temel Göz Hastalıkları, 2011