Ürün Sepetinize Eklendi

X
SEPETE GİT
ALIŞVERİŞE DEVAM ET

26

KAS'15
Peygamber Efendimizin Dilinden Dualar

 

Duâ,

Sermayesiz servettir ..
 
Bizlere duâ etmeyi bahşeden,
Sesimize kulak veren Allah’a hamdolsun ..
 
 
Acizliğini, zayıflığını ve fakirliğini itiraf eden kul, dua vasıtasıyla gücü her şeye yeten ve her şeyin sahibi olan Yüce Allah ile aracısız irtibat kurar, O’na niyazda bulunur ve O’nun himayesine iltica eder. İnsanın, edâ etmekle sorumlu olduğu tüm ibadetlerin, özü itibariyle kendisiyle Rabbi arasında irtibat kurmayı veya var olan irtibatın güçlenmesini hedeflediğini düşünürsek dua, bunu hemen ve dolaysız gerçekleştirdiği için Peygamber Efendimiz tarafından “ibadetlerin özü” (Tirmizî, Daavat, 1) olarak nitelendirilmiştir. Dua, ibadetlerin özü olması yönüyle insanoğlunun yaratılış gayesini de temsil etmektedir. Zira Yüce Yaratıcımız, insanları ve cinleri sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattığını ifade buyurmaktadır. (Zâriyât, 56) “(Rasûlüm!) De ki: duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkân, 77) ifadeleriyle de Yüce Rabbimiz, bu gerçeğe işaret etmektedir.
 
Bize şah damarımızdan daha yakın olan ve içimizden geçirdiklerimizi bilen (Kâf, 16) Rabbimiz, bizleri kendisine dua etmeye çağırmakta ve dua ettiğimiz takdirde bunlara karşılık vereceğini haber vermektedir. (Bakara, 186; Mü’min, 14) Yüce Allah, kendisine, yalvara-yakara, gizlice, azabından korkarak ve rahmetini umarak (Arâf, 55-56), güzel isimleriyle (Arâf, 180), ihlas ve samimiyetle (Mü’min, 65), sabah-akşam (Kehf, 28), yan yatarken, otururken veya yürürken (Âl-i İmrân, 191; Yunus,12) dua edebileceğimizi bildirmektedir. Atıflarda bulunduğumuz ayet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz, dua ederken dikkat etmemiz gereken hususları bizlere anlatırken, talim buyurduğu hâl üzere kendisine her yerde ve her zaman duada bulunabileceğimizi haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin dilinden zikredilen dualara baktığımızda, Allah hakkında hüsn-ü zan sahibi olmamız gerektiğini (Meryem, 4, 48), duaya Yüce Rabbimizi övgü ve kusurlarımızı itirafla başlamamızın uygun olacağını öğrenmekteyiz. (Enbiyâ, 87; Kasas, 16)
 
Kur’an-ı Kerim, insanoğlunun zorluk ve sıkıntı anlarında Rabbine içtenlikle yönelerek dua ettiğini (En‘am, 63), ancak sıkıntısı kaldırıldığında sanki hiç Allah’a bu sıkıntısından dolayı dua etmemiş gibi geçip gittiğini anlatırken böyle kimselerin haddi aşan kimseler olduğunu ifade etmektedir. (Yunus, 12) İnanmayanların hoşuna gitmese de dindar ve ihlâslı olarak (Mü’min, 14), Allah’ın rızasını umanlarla birlikte duada sebat etmemiz, bizlere öğütlenmektedir. (Kehf, 28) Yüce Allah, yalnızca kendisine dua edip ve yalnızca kendisinden yardım dilememiz gerektiğini bildirirken, kendisi dışında el açılanların hiçbir şekilde dualara icabet edemeyeceğini misal yoluyla şöyle anlatmaktadır: “El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri, onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar, ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. İnanmayanların duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.” (Ra‘d, 14) Peygamber Efendimiz de en küçüğüne varıncaya kadar tüm ihtiyaçlarımızı Rabbimizden istememiz gerektiğini (Tirmizî, Daavât, 149), bizlere öğütlerken, Allah’ın kendisinden istenmesini sevdiğini (Tirmizî, Daavât,126), kendisinden istemeyenlere ise gazab edeceğini (Tirmizî, Daavât, 3) haber vermiştir.
 
Örnek yaşantısıyla ve güzel sözleriyle her alanda bizlere rehberlik edip yolumuzu aydınlatan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), dualarımızın Allah (c.c) tarafından hüsn-ü kabul ile karşılık görmesi için şu hususlara dikkatimizi çekmiştir:
 
Duada elleri açarak kaldırma ve sonunda yüzümüze sürme (Ebû Dâvud, Salât, 358; Tirmizî, Daavât, 11) gibi birtakım şeklî hususlara dikkat çeken Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), “Rabbiniz hayydir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten haya eder.” (Tirmizî, Daavât, 118) şeklinde buyurmak suretiyle, Rabbimizin ne denli engin rahmet sahibi olduğunu bizlerin dikkatine sunmuştur. Duaya, Allah’a hamd ve senâ, Peygamber Efendimize salât ve selâm ederek başlamak (Tirmizî, Daavat, 66), “amîn” sözcüğüyle son vermek (Ebû Dâvud, Salât, 172), dua esnasında sesini yükseltmeksizin (Buhârî, Daavât, 50), duayı ısrarcı ve kesin bir üslupla (Buhârî, Daavât, 21), üçer defa tekrar ederek yapmak (Ebû Dâvud, Salât, 361) ve dua yaptıktan sonra, “dua ettim de, duam kabul edilmedi” gibi sözler sarf etmek suretiyle acele etmemek (Buhârî, Daavât, 22) gibi hususlar, Peygamberimizden dua âdâbıyla ilgili olarak bize ulaşanlar arasındadır.
 
Lânet etmeyi ve bedduada bulunmayı hoş görmeyen Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kendinize, çocuklarınıza, hizmetçilerinize ve mallarınıza beddua etmeyin. Ola ki, Allah’ın duaları kabul ettiği saate rast gelir de, istediğiniz kabul ediliverir.” (Ebû Dâvud, Salât, 362) Kendisi ve kocası için dua isteyen bir kadına, “Allah sana da, kocana da rahmet etsin!” diye dua buyuran Peygamber Efendimiz, dualarımızda Allah’tan hayırlı isteklerde bulunmamızın önemine işaret etmiştir. (Ebû Dâvud, Salât, 363)
 
 
 
Sevgili Peygamberimizin özlü dualarından birkaç örnekle konumuza son verelim.
 
 
(Bizi açık ve gizli bütün günahlardan koru!) [Taberani]
 
(Allah’ım, ürpermeyen kalbden ve doymayan nefsten sana sığınırım.) [Müslim]
 
(Allah’ım, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, düşkün ihtiyarlıktan sana sığınırım.) [Hâkim]
 
(Allah’ım, bize dînî musibet verme! Bize acımayanları başımıza musallat etme!) [Tirmizi]
 
(Allah’ım, bana öyle bir iman ve yakîn ver ki, sonu küfür olmasın!) [Tirmizi]
 
(Allah’ım, denizlerin arasını ayırdığın gibi, beni Cehennem azabından koru! [Tirmizi]
 
(Allah’ım, bizi dostlarınla dost, düşmanlarınla düşman olanlardan eyle!) [Tirmizi]
 
(Allah’ım, fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen amel ve duadan sana sığınırım.) [Müslim]
 
(Allah’ım, senden, bilip bilmediğim her hayrı ister, her şerden sana sığınırım.) [Taberani]
 
(Allah’ım, bizi dünya zilletinden ve âhiret azabından muhafaza eyle!) [Müslim]
 
(Allah’ım, günahımı affet ve rızkıma bereket ver!) [İ. Ahmed]
 
(Allah’ım, kötü huy, kötü iş, kötü arzu ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.) [Ebu Davud]
 
(Allah’ım, yaptığım ve yapmadığım şeylerin şerrinden sana sığınırım.) [Nesai]
 
(Allah’ım, ölüm anındaki sıkıntılara karşı bana yardım et!) [Tirmizi]
 
(Allah’ım, beni çok şükreden ve çok sabreden kullarından eyle!) [Bezzar]
 
(Allah’ım, beni çok zikreden ve emrine uyan kullarından eyle!) [Tirmizi]
 
(Allah’ım, ilmimi arttır!) [Tirmizi]
 
(Allah’ım, kulak, göz, dil, kalb ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım.) [Nesai]
 
(Allah’ım, nankörlükten ve kabir azabından sana sığınırım.) [Müslim]
 
(Allah’ım, bana hidayet, takva, tok gözlülük ve zenginlik nasip eyle!) [Müslim]
 
(Allah’ım, bana sıhhat, iffet, güzel ahlâk ver ve kaderine rıza göstermemi nasip et!) [Taberani]
 
(Allah’ım, gazabından rızana, cezandan affına, azabından rahmetine sığınıyorum.) [Müslim]
 
(Allah’ım, her zorluğu bana kolaylaştır! Dünya ve âhirette âfiyet ver!) [Taberani]
 
(Allah’ım, kalbimi ve amelimi riyadan, dilimi yalandan, gözümü hıyanetten koru!) [Hatib]
 
(Allah’ım, beni ilimle zengin et, hilmle süsle, takva ile şereflendir!) [İ. Neccar]
 
(Allah’ım, iyiliğimi gizleyen, kötülüğümü yayan hilekâr dosttan sana sığınırım.) [İ. Neccar]
 
(Allah’ım, fakirlikte de, zenginlikte de tutumlu olmayı nasip et!) [Buhari]
 
(Allah’ım, borç altında ezilmekten ve düşmanın galebesinden sana sığınırım.) [Nesai]
 
(Allah’ım, ölüm anında, şeytanın galebesinden sana sığınırım.) [Nesai]
 
(Allah’ım, kötü kadınların fitnesinden sana sığınırım.) [Harâiti]
 
(Allah’ım, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.) [Nesai]
 
(Allah’ım, bize öyle bir şifa ver ki, geride hiç bir hastalık kalmasın!) [Ebu Davud]
 
(Allah’ım, Cenneti elde edip Cehennemden kurtulmayı senden istiyoruz.) [Hâkim]
 
(Allah’ım, sana dua edilince kabul ettiğin, bir şey istenince verdiğin, musibet ve sıkıntıların kalkması istenince kaldırdığın ismin hürmetine, senden istiyorum.) [İbni Mace]
 
(Ya Rabbi, ölümü bana kolaylaştır!) [İbni Ebi-d-dünya]
 
 
Ebû Bekri's-Sıddîk -radıyallahu teâlâ anh- Hazretleri:
 
"Yâ Resûlellah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta'lîm buyur." dedikte Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri buyurmuşlardır ki:
 
"Şöyle duâ et:
 
"Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim. Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafûr ve rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhâmet eyle. Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve cemâline kavuştur." (Buhârî, Ezân, 149, Deavât, 16)
 
“Ya Rabbi Sensin ilah, Senden başka ilah yoktur. Sübhansın, bütün noksanlıklardan münezzehsin, Yücesin. Doğrusu ben kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!”
 
“Rabbimiz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki zi yana uğrayanlardan oluruz”
 
"Allahım sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affet."