Ürün Sepetinize Eklendi

X
SEPETE GİT
ALIŞVERİŞE DEVAM ET

22

ARA'20
Kendimize Alacağımız En Güzel Hediye



Neden bu sabah gözümü açtığım için bıkkınlık duyuyorum? Bu bir şükürsüzlük değil midir?
Yataktan çıkasım gelmiyor; 'peki ben sadece uyumak, yemek, içmek ve keyif için mi bu dünyaya geldim?'

İşte çoğu sabah bu sorunun etrafında dönüp duruyorum. Sonra üzerimdeki yorganı çekiştirip kalkmaya çalışıyorum ve aynada kendime bakıyorum. Ellerim, ayaklarım sapasağlam. Gözlerim görüyor, kulaklarım duyuyor, tat ve koku alabiliyorum. Ve her şeyden önemlisi gerçekten sağlıklıyım, çok şükür ki hiçbir hastalığım yok.
İnanamıyorum, az önce 'şükür ettim.'
Hah, işte bu kadar basit! İnsan biraz durup düşünse, baştan aşağı incelese kendini, şükredecek yüzlerce sebep bulabilir... Fakat biz şükretmek yerine, hayıflanıp, her şeye karşı isyan ediyoruz. Beğenmiyoruz, az geliyor, doyamıyoruz, anlayamıyoruz, hatta algılayamıyoruz!

Peki insan sorunun nedenini bulmadan nereye kadar ilerleyebilir?
Elbette bir yere toslayacağının kesin kanaatindeyim. İnsan havuza dolan suyun döngüsü gibi, vazgeçemediği davranış ve düşüncelerinin etrafında dönmeye devam ettikçe; bir örümcek ağına takılıp, örümceğin sarmalamasından başka bir şeye benzemeyecek ve kendi kendini yem edecek.

Hani birilerine sinirlenince deriz ya, 'dünya senin etrafında dönmüyor!'
Doğru. Ama biz kendimizin etrafında dönüyoruz. Bilinçli veya bilinçsiz... Aklımızı salim düşünceler ile filizlendirip, iyi davranışlarla bir çiçek gibi açmadıkça; sonsuza kadar uzayıp giden bir döngünün içinde kaybolacağız.

Düşünsenize... Sonsuza kadar sürekli bir şeyin etrafında dönüp durduğunuzu. Ne korkunç öyle değil mi?

İşte bu yüzden, belki de artık dünyanın etrafında dönüp, ilâhi bir bakış açısıyla etrafa göz atma zamanımız gelmiş olabilir.
Bitkilerin, kuşların, çiçeklerin, ağaçların, evrendeki gördüğün her şeyin bu kainata bir amaç uğruna gelmiş olabileceğini düşündün mü hiç? Peki sen? Sen neden geldin?

Bir düşünce, diğer düşüncenin kapısını açar ve sürükleyici bir akım başlar.
Rabbimize kulluk etmek için geldiğimiz bu dünyada, birçok şey ile karşılaşıyor ve keşfediyoruz. Benim keşfetmeyi en çok sevdiğim şey ne biliyor musun? İyiliğin bulaşıcı ve dönücü olduğu.
Ama öyle çıkar için yahut elalem görsün diye yapılan iyilikten bahsetmiyorum.

Yapıp unuttuğun, sadece gün gelince misli iyiliklerle karşılaştığında hatırladığın bir iyilikten bahsediyorum.

Size çok küçük, önemsiz gibi gözüken ama aslında mahiyeti olan bir anımdan bahsedeceğim.
Geçen haftalarda pazara giderken, dul ve tek başına yaşayan yaşlı hacı nenenin kapısını çaldım ve pazara gittiğimi, bir ihtiyacı olup olmadığını sordum.
2 kilo soğan al kızım dedi.
Aldım ve getirdim. Rabbim senden razı olsun, Allah da sana versin daha fazlasını diye dua etti.

Sonra bugün tekrar pazara gittim... Yeşilliklerin satıldığı tezgahın önündeydim. Birkaç sebze aldım. Baktım Akdeniz kıvırcığı var. Mor renkli böyle. Aşırı güzel duruyor. Daha önce de hiç almadım.
'Tadı nasıl acaba, diğer marulla aynı mı?' diye sordun. Satıcı gülümsedi ve hemen poşete koyup, 'hediyemiz olsun sana' dedi.
Sonra bir diğer tezgaha geçtim. Cennet hurması alıyordum, ben pek yemem ama kardeşime yediririm diye 3 tanecik aldım.
Adam içine bir tane daha koyup, 'bu da benim hediyem olsun' demez mi...

Anladım ki, bazen karşılıksız yaptığımız bir iyilik, gün geliyor karşımıza cidden misli olarak çıkıyor. Bazen sadece bir dua almak yetiyor.
Hatta en güzeli ne biliyor musunuz... Birinin hayır duasını alabilmek.
Kendimize alacağımız en güzel hediye, iyiliğin karşısında verilen duadır.
Bu böyle biline :)