Osmanlı'daki ilk lale yetiştirici Kanuni Sultan Süleyman'ın şeyhülislamı Ebussuud Efendi, ürettiği laleye verdiği ismi biliyor muydunuz?
Lale, sadece bir çiçek değil, bir döneme adını verecek kadar medeniyetimizi temsil eden obje. Kadim süsleme sanatlarımızın ilk akla gelen unsurlarından. Orta Asya'dan Anadolu'ya, oradan da Avrupa'ya gitmiş. Ama en güzel örnekleri Osmanlı ile hayat bulmuş.
Öyle ki Osmanlı insanı, onu evladı gibi görmüş. Yıllarca gözleyip, çiçeğini gördükten sonra adını koymuş. Bu merak, zamanla 2 bine yakın farklı türün gelişimini beraberinde getirmiş. Ama bunlardan hiçbiri günümüze ulaşamamış.
İLK LALECİ ŞEYHÜLİSLAM
Araştırmacılar S. Atilla Sağlamçubukçu ve İlyas Özdemir, bunların peşine düştü ve bugüne kadar laleyle ilgili kaleme alınmış bütün el yazmalarını inceledi. Yazarlar, Tabib Mehmed Aşki Efendi'nin “Takvîmü'l Kibâr min Mi'yari'l Ezhâr” (1811) ve Ali Çelebi'nin Şukûfenâme (1667) adlı eserlerini günümüz Türkçesine aktarıp “Lâlezâr” isimli bir kitapta topladı. Marmara Belediyeler Birliğinin yayınladığı kitap, Osmanlı'nın lale sevgisini gözler önüne seriyor.
Araştırmacı Yazar S. Atilla Sağlamçubukçu, bizdeki ilk lale yetiştiricisinin Kanuni Sultan Süleyman'ın şeyhülislamı Ebussuud Efendi olduğunu ve ürettiği laleyi “Nur-u Adn” (Cennnet Nuru) verdiğini söylüyor. Şeyhülislamın aynı zamanda bir gen bilimci olduğunu ifade eden yazar, şu bilgileri veriyor:
ALLAH VE HİLAL
“Lale kültürü 3. Ahmed döneminde en üst seviyeye ulaşıyor. Hem entelektüel hem de ziraatçılık anlamında... Damat İbrahim Paşa'nın bahçesinde 130 çeşit lale ismi tespit edilmiş. II. Mahmud bizzat 28 lalenin ismini kendisi vermiş. Lale kelimesinde yer alan harflerden aynı zamanda “Allah” lafzı çıkıyor. Laleyi İslam harflerine göre tersten okuduğunuzda da “hilal” çıkar. O yüzden güzel bir temsildir. Biçimimin güzelliği isimlerine de yansımış. Ağırlıklı olarak Arabi ve Farisi isimler verilmiş... Çünkü, o güzelikleri Türkçe'de karşılayacak kelime yok.
HEPSİ DE TARİH OLDU
Laleler, eldeki hazır soğanlardan değil, tohumdan yetiştirilirdi. Bu da genlerine müdahale edilmesi, yeni bir tür elde edilmesi demek. Tohumu 6-7 yılda soğan haline getiriliyordu. Çiçek açmadan 15 yıl bekleyen lale tohumları var. Açtıktan sonra da bunun ismi şu olsun denmemiş, aynı güzellikte iki sene üç sene açması beklenmiş.
Bunlar arasında İstanbul lalesi özelliği itibariyle en üst standartta. Çiçeklerin fiyatı ferman ve kanunla belirlenmiş. Nize-i Rummani dediğimiz lale, bugünkü parayla 7-30 cumhuriyet altını arasında alınıp satılmış. Halen bu konuyla ilgili 20'ye yakın yazma eseri var kütüphanelerimizde. Bunlardan en eskisi ile en son yazılanı alıp inceledik. 150 yıllık serüveni ortaya çıkardık. Bu lalelerin bir tanesinin günümüze ulaşamadığını gördük. Günümüzdekiler lale ise onlar ne merak ediyoruz.”
İSMİNİ DE CİSMİNİ DE GÖTÜRDÜLER
Laleyi Anadolu'dan taşıyan Avrupalılar, çiçeğe “Tulipa” demiş. Tulipa ismini Türkçe'deki “tülbent, sarık”tan almış. Yazar S. Atilla Sağlamçubukçu, “Biz ince, nazik harikulâde isimler vermişiz. Avrupa'dan gelenlere ise Avrupa lalesi, Frenk lalesi, kaba lale demişiz” diyor.
Sır, Osmanlı insanında gizli
Kitaba konu olan eserlerden biri Tabib Mehmed Aşki Efendinin eseri. Mehmet Aşkî, anlaşılacağı üzere hekim. Ancak birçok alanda ihtisas sahibi. Yazar S. Atilla Sağlamçubukçu şöyle diyor: “Mehmed Aşki, anlaşıldığı üzere çiçekçilikle uğraşıyor. Bunun dışında hayatı hakkında hiçbir malumat yok. Vezir değil, kazasker değil, üst düzey bir yönetici değil veya bir vali, bey değil. Toplum standandında kendi halinde bir insan. Kitabına bakıyoruz. Belli bir standartta yazmış hattat. Araya şiirler girmiş şair, kendi el çizimleri var tablo değerinde ressam. Arabi ve Farisiye aşina, İslam ilimlerini biliyor. Düşünün sıradan bir insan bile üst düzey bir entelektüel seviyede... Osmanlı'yı Osmanlı yapan da bu... Günümüzde bu tür insanları görmek mümkün değil.”
(Türkiye) - Fatih Selek