Product Added to Your Cart

X
VIEW CART
CONTINUE SHOPPING

08

JAN'15
İmansızlık veya İnanç Boşluğu

Boşluk hissi veya boşluk duygusu, sıkıntı, sosyal yabancılaşma ve duyarsızlık ile karakterize edilen insani durumdur.

 

İnsan bu boşluğa niçin düşer?
 
Bilgisizlikten, dikkatsizlikten, ışıksızlıktan, tedbirsizlikten düşebilir. Bazen yanlış yönlendirmeden, bazen de kasıtlı olarak onu arkadan iten bir şahsın gaddarlığı sebebiyle düşebilir.
 
 
İnanç boşluğu da böyle bir şeydir. Bilindiği gibi inançla, inançsızlık her zaman gündemde olmuştur. Îmânla küfrün her asırda beraber oldukları gibi.
 
İnsan inanç boşluğuna nasıl düşer?
 
Asansör boşluğuna düşen insanların düşüş sebeplerini tekrar hatırlayabilirsiniz. Cehalet ve bilgisizlik bu ‘düşüş’ün temel sebeplerindendir. Yolumuzu aydınlatan ışıklar yoksa, ışık şahsiyetleri tanımıyorsak riskimiz artıyor demektir. Yanlış yönlendiren çağdaş ‘tağut’lar bizi uçuruma sürükleyen kuvvetlerin başında sayılmalıdır. İnsanları etkileyen gaddarlara da ‘Yuh olsun!’ demek gerekiyor…
 
Bu ‘düşüş psikolojisi’ni Kur’ân şu ifâdelerle anlatıyor:
 
“… Allah’tan başkasına tanrılık yakıştıran kimse, gökten savrulup düşen, kuşların didikleyip kapıştığı yahut  rüzgârın uzak ıssız bir yere savurduğu kimseye benzer. İşte bu akılda tutulmalıdır. Allah tarafından konulan  simgeleri saygıyla gözeten kimse bilsin ki bu simgeler gerçek anlamını inananların kalplerinde Allâh’a karşı taşıdıkları sorumluluk bilincinde bulmaktadırlar.” (Hac, 22/31-32).
 
Îmân kelimesinin sözlük anlamında, güven içinde bulunmak, korkusuz olmak esprisi vardır.
 
Îmânsızlık veya inanç boşluğu güvensizlik ve korku demektir.
 
Dolayısıyla insanı bu çukura itenler, inançsızlığın propagandasını yapanlar, aslında bir “sıkıntı felsefesi” üretmektedirler.
 
“Kültür ihtilali” adı altında toplumu bu girdaba sürükleyenler aynı bunalımı seslendirmişlerdir. İbnürravendî (ö. 913), Feurbach, Marx, Freud, Nietzsche’den Sartre’ye kadar birçok “korkuluk” bu talihsiz yolun yolcuları ve hancılarıdır.
 
Bu tarz düşünce insanı tabiî ve fıtrî çizgisinden ayırmakta ve uzaklaştırmaktadır. Bu yobazlık insanı, dinden uzak tutmaktadır. Böylece insan dinden uzak düşmektedir. Bu hâl ile dinden uzak kalmaktadır. Bu endişe ile dinden uzak durmaktadır. Bu talihsiz yol, insanın iç âlemine giden yolu kapamakta, samanyoluna açılmak isteyen kanatlarını kırmakta, dinî tecrübenin doyumu olmayan ufuklarını kararmaktadır.
 
Bu talihsiz yol, giderek insanı, insanlıktan koparmakta; hiddete, anarşiye prim vermekte, katliam ve  anarşinin önünü açmakta, gayr-i insanî faaliyetlere alkış tutar hâle sürüklemektedir. Bu talihsiz yol dünyâyı cehenneme çevirmekte, dengeleri alt üst etmektedir. Çağımızda etkileşim ve iletişim araçlarının çoğalmasıyla bu menfî yönlendirme de hız kazanmıştır. Kâinatın en mükemmel varlığının bu duruma ve dereceye düşmesi şüphesiz  büyük bir ızdırab kaynağıdır.