Korku namazı nedir? Nasıl kılınır? Korku namazının hükmü nedir? Kimler kılabilir? Hangi durumlarda kılınır? Sefamerve tüm bu soruların yanıtını sizler için araştırdı ve biraraya getirdi. Korku namazı, düşman, sel, yangın, yırtıcı hayvan gibi bir engel karşısında bulunan bir cemaatin, iki grup halinde nöbetle kıldıkları namazdır. Bu namaz Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerle sabittir.
“Yolculuk ettiğinizde, kâfirlerin size bir fenâlık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur. Zirâ kâfirler size apaçık düşmandırlar. Ey Muhammed! Sen içlerinde olup da namazlarını kıldırdığın zaman, bu kısmı seninle beraber namaza dursun ve silâhlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan sonra onlar arkanıza geçsinler; kılmayan öbür kısmı gelsin, seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar, silâhlarını alsınlar. Kâfirler size ansızın bir baskın vermek için, silâh ve eşyanızdan ayrılmış bulunmanızı dilerler. Yağmurdan zarar görecekseniz veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanıza engel yoktur, fakat dikkatli olun. Allah, kâfirlere şüphesiz ağır bir azap hazırlamıştır. Namazı kıldıktan sonra, Allah’ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. Emniyete kavuştuğunuz zaman, namazı gereğince kılın. Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır” (en-Nisa, 4/101-103)
Korku namazıyla ilgili olarak hadisi şeriflerin birinde şöyle bir olay nakledilir:
Abdullah İbn Ömer (r.a.) anlatıyor:
“Rasûlüllah (s.a.s) ile birlikte Necid tarafına doğru gazaya gitmiştim. Düşmanın hizâsına geldik. Onlara karşı saf düzenine geçtik. Namaz vakti gelince Rasûlüllah (s.a.s) Efendimiz bize, kıldırmak üzere namaza durdu. Bir kısım ashab da onunla beraber namaza durdular. Diğer kısım ise yönünü düşmana çevirdi. Rasûlüllah (s.a.s) kendisiyle birlikte olanlarla beraber rükûa vardı ve iki defa seede etti. Derken, beraber namaz kılanlar henüz kılmamış olan grubun yerlerine gittiler. Ötekiler de gelip Rasûlullah (s.a.s)’in arkasında durdular. Rasûlullah onlarla da beraber rukûa varıp iki secde etti. Sonra selâm verdi. Ondan sonra, o iki grubun her biri nöbetleşe namaza durup kendi kendilerine birer defa rükûa varıp ikişer secde ettiler”
(Buhârî, Havf, 11; Nesaî, Havf, 11; Dârimî, Salât, 185; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 150).
Ayet-i kerimeler ile hadis-i şerifteki ifadeler bu şekildedir. Âyette namazın ilk rekatının nasıl kılınacağı açıklanmakla birlikte diğer rekat veya rekatların nasıl tamamlanacağı açıkça belirtilmemektedir. Bunun cevabını da yukarıdaki hadis-i şerifte bulmaktayız.
Bu namazın kılınışını açıkça şöyle ifade edebiliriz:
Cemâatten bir grup, düşman karşısında bulunurken diğer grup imama uyar. İki rekatlı bir namazın ilk rekatını imam ile beraber kılar. Namazın durumuna göre, birinci rekatta ikinci secdeden veya birinci oturuşta teşehhüdden sonra düşman cephesine gider; diğer grup gelerek imama uyar, onunla beraber namazın geri kalan kısmını kılar ve tekrar düşman karşısına gider. İmam ise kendi başına selâm verir ve namazı bitirir. Daha önce namazın ilk kısmını kılan grup, gelerek namazlarını kırâatsiz olarak tamamlar, selâm verir ve düşmana karşı giderler.
Bunların namazı kırâatsiz olarak tamamlamaları lâhik sayılmalarından ötürüdür.
Sonra öteki grup gelir, namazlarını kirâatle tamamlayıp düşman cephesine tekrar giderler. Bu grubun, ikinci gelişlerinde kırâatte bulunmalarının sebebi ise mesbuk sayılmalarındandır. Ancak bu grupların imamın yanına geliş gidişlerinde güçlük ve tehlike varsa, namazın kalan kısmını bulundukları yerde tamamlamaları da mümkündür.
Rasûl-i Ekrem (s.a.s), Zâtu’r-Rikâ’, Batn-ı Nahle, Usfan, Zu Kared olaylarında korku namazı kıldırmıştır. Daha sonra ashab-ı kirâm da mecûsiler ve diğerleri ile yaptıkları savaşlarda aynı şekilde korku namazı kılmışlardır.
Korku namazının gereği gibi olması için, imama uyan grupların, namazla cephe arasında gidip gelirken hayvana binmemeleri, kısaca namazı bozacak herhangi bir harekette bulunmamaları da gerekir. Aksi halde imam ile kıldıkları namaz bozulur ve namazlarını yeniden kılmaları gerekir.
Bu namazın kılınabilmesi için en az üç kişinin olması gerekir. Biri imam olur, biri ona uyar, üçüncü kişi de onları korumak için bekler.
Korkunun şiddetli olduğu ve düşman ile yapılan savaşın korkunç hâle geldiği zamanlar da müslümanlar, binmiş oldukları hayvanlardan yine inmeksizin namazlarını imâ ile kılabilirler. Bunun da mümkün olmadığı durumlarda, namazlarını tehir edip kazaya bırakabilirler, Nitekim Hendek savaşında Hz. Peygamber ve ashab bir kaç vakit namazı kazaya bırakmak zorunda kalmışlardı
(İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadir, Mısır 1389/1970, I, 485 vd.; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 121 vd.; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 62).