Mü''min insanın kalbinde sadece ve sadece Allah olmalıdır. Oraya başka şeyleri ve başkalarını yerleştirmek veya orayı mesken tutmalarına izin vermek şirktir. Bu itibarla, bir mü''minin kalbinde asla iki sevgi bir arada bulunamaz ve bir mü''min aynı anda hem Allah''a ve hem de başkalarına kulluk edemez.
İslam, Allah''a teslimiyetin sonucu neş''et eden huzur ve esenlik durumunun adıdır. Bu esenlik durumu insanın kalbinden doğar ve dalga dalga bütün bedenine ve âleme yayılır. İşte bundan dolayıdır ki, kişi, aklını ve kalbini Rabbinden başka hiçbir şeye ve hiçbir kimseye kaptırmamalıdır. Aklın ve kalbin kayması, büyük bir hastalık halidir. Bu hastalık tedavi edilmeden insanın güzelleşmesi asla mümkün değildir.
Bunun için kişi, sadece ve sadece Allah''a kul olmalıdır ve teslimiyet (İslam) onun bütün varlığını kapsamalıdır. Kural şu: Kişi gücü ve kabiliyeti oranında Allah''ın emir, yasak ve tavsiyelerine riayet ederek yaşamalı ve hayatta ortaya çıkan neticelere rıza göstererek Allah''a tevekkül etmelidir.
İnsan, Allah''la barışmadan ve O''nun rehberliğine rıza göstermeden barışa/İslam''a asla ulaşamaz. Çünkü barış, huzur ve Mutluluğun yegâne efendisi Allah''tır. Onun içindir ki, Allah olmadan barış ve huzuru ne iç dünyamızda ve ne de dış dünyamızda te''sis etmek söz konusu olamaz. Allah''a rağmen hayat ve güzellik olmaz. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İçerisinde Kur''an'' dan bir şeyler bulunmayan kişi, harap olmuş bir ev gibidir.!" Harap olmuş bir ev… Harap olmuş bir kişilik… Harap olmuş bir dünya…
İnsan ruhunun bazı değerleri vardır ki, bu değerler, ancak onları formüle eden Yüce Rabbimizin yardımı sayesinde korunup ayakta tutulabilir. Allah''la ilişkiyi kesmek ve şirk tuzağına düşmek, insan için tam bir felakettir.
Kur''an-ı Kerim, Yüce rabbimizin biz insanlara uzanan rahmet elidir. Gerek aklımızın sağlığı ve gerekse de kalbimizin sağlığı için, ilahi rahmetin fışkırıp coştuğu yegâne kaynaktır. Bu kaynaktan sulanmayan insan, yanıp kavrulmakta olan insandır. Zehirli asitler ne kadar susuzluk giderebilir ki?! İnsan onlardan içtikçe ne vücut kimyası ve ne de ruh kimyası kalacaktır! Evet, o, sadece yanacaktır. İşte tamda bu nedenden ötürüdür ki şirk, "en büyük zulümdür/yıkımdır". Bugün, bunca insanın ellerini suya uzatıp da, o ellerin susuz olarak geri dönmesinin asıl sebebi sizce ne olabilir ki?...
İnsan, şu yeryüzü âleminde Allah''ın "halifesi" olduğunu ve onun adına iş görmek üzere burada bulunduğunu unutmamalı, böyle bir görevden ötürü kendine "yetki" verildiğini asla aklından çıkarmamalıdır. Kur''an-ı Kerim''e göre yüce Allah, insanı çepeçevre kuşatmış, her yaptığını görür ve her söylediğini işitir bir durumdadır. Bu itibarla insanın hiçbir durumu (duygu, düşünce, inanç ve eylem) Allah''tan saklı değildir. Bunun içindir ki insan; neler düşündüğüne, nelere inandığına ve neler yaptığına dikkat etmelidir. İnsan, Yüce Yaratıcısına ve kendisi gibi yaratılmış olan varlıklara karşı asla nankör/ahlaksız davranmamalıdır. Dinin özünün Allah''a karşı ta''zim ve yaratılmışlara merhamet/şefkat olduğunu asla aklından çıkarmamalıdır. Furkan Suresinden yansıyan model bir mü''minin davranış örnekleriyle konumuzu noktalayalım.
"Ve Rahmân''ın (has) kulları o kimselerdir ki, onlar yeryüzünde tevazu (ağırbaşlılık ve vakar) içinde yürürler/ yaşamlarını sürdürürler. Ve her ne zaman cahil kişiler onlara sataşsa, (sadece) "selam (Allah size akıl fikir versin)!" derler.
Onlar, gecelerini Rablerine secde ederek, Onun divânında durarak geçirirler.
Ve onlar, şöyle niyaz ederler: "Rabbimiz! Cehennemin azâbını bizden uzaklaştır; gerçek şu ki onun azâbı, insanın ensesine çökmüş, kendisinden kurtulma imkanı olmayan sürekli bir afet, sürekli bir yıkım, tahammülü çok zor ve can yakan bir azaptır!"
" Gerçekten de orası ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir makâmdır!"
Ve onlar, harcama yaptıklarında, ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında uygun/dengeli/ölçülü bir yol tutarlar.
Ve onlar, Allah ile beraber başka herhangi bir ilaha asla yalvarıp yakarmazlar. (Ve onlar,) Allah''ın haram ettiği canı haksız yere asla öldürmezler ve (onlar;) asla zinâ etmezler. Evet, her kim bunları yaparsa (dünya hayatında) cezâsını bulur.
Kıyâmet gününde ise, cezası katmerleşir ve o azâb''ın içinde hor ve hakir olarak kalır.
Ancak pişman olup doğru yola dönen (tevbe eden), inanan ve salih amel yapanlar bunun dışındadır; çünkü onlar, (bu erdemli tavır ve davranışlarından ötürü), Allah''ın kötülüklerini iyiliklere çevirdiği kimselerdir. Allâh çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir!
Ve her kim tevbe eder (pişman olup doğru yola döner) ve salih ameller işlerse, işte o, makbul bir kimse olarak Allah''a döner.
Ve onlar, yalana şahid olmazlar. (Ne yalan yere şahitlik ederler, ne de yalanların konuşulduğu ortamlarda bulunurlar.) Boş, anlamsız ve faydasız şeylere rastladıklarında, soylu bir tavırla çeker giderler (o kötü işlerle ilgilenmezler).
Ve onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı sağır ve kör bir tavır takınmazlar. (Düşünüp anlamadan onların üzerine kapanıp yatmazlar.)
Ve onlar: "Rabbimiz! Bize göz nuru olacak (doğru istikamet üzere yürüyecek) eşler ve çocuklar lütfeyle ve bizi, kötülüklerden sakınıp korunanlara kimselere önder/örnek yap!" diye niyazda bulunurlar.
İşte onlar, ak yolda sabır ve sebat göstermiş olmalarına karşılık (cennette) üstün köşklerle mükâfatlandırılırlar ve orada bir sağlık dileği ve selâm ile karşılanırlar.
Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir makamdır orası!
De ki: "Du''ânız/kulluğunuz (O''na) değilse, Rabbiniz size ne diye değer versin/özen göstersin?! Demek yalanladınız (öyle mi)?! Artık azap sizin için kaçınılmaz olacak, yakanızı bırakmayacak!.." (Furkan Suresi, 63-77)